Fazlasından yaÅŸadığını hissettiÄŸin günlerden birinde; etrafındaki en nice ÅŸeye-hayata– bakıp, kuÅŸ seslerini dinlemek ve cepte üç kuruÅŸ olmadığını bilip cılız ses tonuyla “hayat güzeldir!” demek. Ne çok isterdim bu hikayenin başı hollywood yapımı hikayeler gibi mutlu gülücüklerle; iki nokta yanına parantezi kapatmalarla baÅŸlasa, bitse ve de öyle gitse. Ne yazık ki, tarihin tekerrürden ibaret olduÄŸu topraklarda, mutlu anları acılarımızı monte ederek duyumsuzlaşıyoruz.
Duyulardan algılananlar öyle tekelleÅŸiyor ki, her bünyenin ortak duyduÄŸu hazlar, duyumlar ve mutluluklar; adem-havva kreasyonlu yaprak; çalı; çırpı motiflerin zamanla deri; kumaÅŸ; örtü tekelleÅŸmesini andırırcasına kapalılaÅŸarak içimize de yansıyor. Bir yandan her koyun kendi bacağından asılıyorken, benim gibi durumdan muzdarip olan tayfada, kasap et derdindeyken koyun can derdinde olmalı diye düşünüp aÄŸlamaklı oluyor. Bu durumu nihayetinde seviyoruz da. Eskisi gibi mutlu anlarımızı paylaÅŸtığımızda televizyon sektörü gibi para etmiyor akabinine acılarımızı da hüznümüzü de cümlelere batırmamız gerekiyor. Hem kendi Türkçemizi acılıyoruz; hem de her yüreÄŸe koca taÅŸlar bırakıp duyulardan onları da soÄŸutmaya çalışıyoruz. Ve bunların hepsini de etrafını çöplerle kirlettiÄŸimiz, çocukken ellerimizle tepesinde halaylar çektiÄŸimiz “Bir dünya bırakın biz çocuklara…” katkısından uzak ÅŸu yerkürede yapıyoruz.
Kendimiz hisli olduÄŸumuz halde; sokaklarına çıktığında acımasızlıkların diz boyu olduÄŸu, yaraların açıldıkça kapanmadığı ÅŸehirlerde hissizce dolaşıyoruz, mecbur kalıyoruz. Ses çıkartamıyoruz, sesimiz öyle cılız çıkıyor ki bir çığırdım daÄŸları inlettim diyene “hadi be…” çekiyoruz. Çığıranın sokakta başına bir ÅŸey gelse ve yardım istese ne oluyor? Duymuyoruz. Ses dalgaları birbirine katık, sokaklardan uzaya doÄŸru yüksek frekansla çıkarken, yanından yürüyüp geçen ve bana dokunmayan yılancı ayak seslerini bu dalgalara katık gönderiyoruz.
Dünya dışı varlıklar diye tabirler yaÄŸdırırken, Dünyanın içinde olup Dünya’dan ve varlıklarından uzak insan tanımlamaları da bu tümcelere deÄŸiyor. Ve artık “Nerede o eski bayramlar…” öyle alav oluyor ki bunu dillendiren dedenin elini sıcaklıkla öpüp ona o zamanları, neler yaptıklarını anlatmasını beklemeden, hadi ya dede zaman deÄŸiÅŸti, diyoruz.
Göreceli kuramdır zaman. Ve sahi ya; bizler bilime inanıyoruz… İnanabildiÄŸimiz kadar onu teperek ve de severek yaşıyoruz. Mutlu sonlar biraz daha acılaÅŸmaya, sonra da sos ÅŸeklinde her yere sürülebilir kıvamda aramıza karışmaya baÅŸlıyor ve bizler birbirimize yaklaşırken dokunmak yerine komuttan çıkmış “robocop“lar gibi istemdışı vuruyoruz, vuruluyoruz.
**Acayip bir tüketimin olduÄŸu bu yerkürenin, acımasız & acınası gerçeklerini, umutlu olan güzel insanlar için bir kere daha hatırlatmak istiyorum, umutlara daha sıkı sarılmış ve inanmış olarak… Yaraya parmak basmış, yüreÄŸi daÄŸlamış, sürçü lisan etmiÅŸ isek affola efenim…
Acınası olaylar gerçekten.
1
Yazan ManlY | Tarih 08.09.09
Tespitime ortak bir “tespitdaÅŸ” olduÄŸun için çok sağıl ManlY. SaÄŸlıcakla ve sevgiyle kalasın…
2
Yazan Özer Varlık | Tarih 09.09.09
Trajikomik detay...
Güzelim Türkçemizin dil kurallarıyla ilişiğini kesmiş, "selam,merhaba,nasılsın" gibi kelimeleri kurarken "SMS" kalıplarına,kısırlığına kapılarak kendini "slm,mrb,nslsın" şeklinde ifade etmiş, IP adresi'nin kaydını tuttuğum halde sanal alemin verdigi "Beni nereden bulacak? - ki bulunuyorsun merak etme! -" rahatlığından bizim Özer'e küfür,hakaret etme gazına erişmiş, bu gazı bünyede dolandırırken bunu bile adam gibi yapamamış her bireyin yorumları özür dilenerek büyük bir keyifle silinir... Yorumların hepsini yeni bir mektupla buluşmuş gibi keyiflice okurum... Belki de "Trajikomik detay"da ki en olumlu sözüm de bu olmuştur...