Kocaman OlmuÅŸ Adamlardan Arta Kalan Hayatlar

zamantuketir

Ardına bakmadan yaÅŸamayı mecburen kabul etmiÅŸ bir nesil olarak durmadan ilerisinde ne olacağını da pek kestiremeyerek yaşıyoruz. YaÅŸayışlarımızın bundan 50 yıl önceki insanlardan farkı bir kaç teknolojik denilen ama ciddi bir ÅŸekilde pazar kıvamında insanla üreyen aletler dışında pek de bir farkı yok. Bir sürü adam, bir sürü kadın ve çocuklar, geçen hayatların, kendilerine ait olan zamanlarında yaÅŸayanlar… Bacağı kısa olanların, boyu uzun olanlarla yan yana yaÅŸadığı mahalleler bundan 50 yıl önce ne idiyse; ÅŸimdiki zamana kalanlar bir çok belediyenin deÄŸiÅŸtirirken haz duyduÄŸu kaldırımlar ve yerine yıkılıp, yenisi dikilmek istenen binalar… Kısacası hayatlar ve hayatlarla akan zaman. Bir kelebeÄŸin tek günlük ömrüne karşılık yaÅŸayan 60 yıllık yaÅŸlılar ve onlara inat yaÅŸayan dallarını sımsıkı tutan çınarlar, asırlık kaplumbaÄŸalar ve de çok sevilmeyen kargalar… Geride kalan da, ardına bakmadan yok olan da hayatlar…

Vakti zamanında yemediÄŸi nane yokken, vakti zamanı gelip nanenin köküne gübre olanlar… Bir kaç kitapla anılmış yazar karıları ve bu karıların metine girmeyen metresleri ile çok ünlü adamların hülyalı hikayeleri geride kalanlar… Hayata okka ile yazı yazmaya çalışan insanın, ilk ateÅŸi bulunca hissedipte yazamadığı duygular gün ve gün içinde harap olup kelime dökülmeyen ölü yazılar… Bundan çok zaman önce deÄŸil, belki de bundan çok zaman sonra da olmayacak hayatlar yaÅŸayanlar ve göç etmesini ataları gibi ruhani bir ÅŸekilde yapan ölüler, ölülerimiz… Arta kalan zamanında iskeledeki balıkçı teknesinde vakit geçiren adam, karşısındaki öğretmen evine sotelenen öğretmen olmamış ama öğretmenlerinde ne güzel evi var kıyağını hep içinde taşımış adamlar ve de kadınlar, elbette olmuÅŸ ve de olacaklar…
Pencereden bakınca, kırmızı elbisesiyle dolaÅŸan minik bir kız, arkasında benzer kırmızılıkta ki elbisesiyle alımlı bir bayan, hemen arkasında kırmızısı zamanın koyusuna çalmış montuyla güneÅŸ altında bile üşüdüğünü hisseden kadın… Hepsi bir mutfak dolabının içindeki tencere takımları gibi aynı güdüye hizmet eden mutfak elemanları, kısaca bu dünyanın malları. Ondan da kısası senin boyun, boyuna denk gelen milyon adam dışında, gözüne çarpan zilyon uzun boylu adamın etkisiyle kısa bir ÅŸekilde yaÅŸamak, baktıkça yanlışa takılıp kısa boylarıyla eÅŸ kısa hayatları tüketmek hunharca. Dedik ya ne olacağını bilemeden, kestiremeden yaÅŸamak ve bu yaÅŸam da kendi yaÅŸamım bile diyemeden kaybolmak…

Belki sonra da birinin elini tutarak tutunmak, kim bilir, tuttukça tutunmak ve asırlık çınarların tutumu gibi baÄŸlarını kurmak, yaÅŸamın içine renk ve his katmak…. Güzel olan da kalmak ve de ne olursan ol, aÅŸk ile, aÅŸkın hissiyatının kana kattığı çoÅŸku ile kalmak, yüzüne gözüne bulaÅŸtırmadan has ve özel yaÅŸamak. Kim bilir, belki de…


Yorumsuz kalmış! Sayenizde...



Trajikomik detay...
Güzelim Türkçemizin dil kurallarıyla ilişiğini kesmiş, "selam,merhaba,nasılsın" gibi kelimeleri kurarken "SMS" kalıplarına,kısırlığına kapılarak kendini "slm,mrb,nslsın" şeklinde ifade etmiş, IP adresi'nin kaydını tuttuğum halde sanal alemin verdigi "Beni nereden bulacak? - ki bulunuyorsun merak etme! -" rahatlığından bizim Özer'e küfür,hakaret etme gazına erişmiş, bu gazı bünyede dolandırırken bunu bile adam gibi yapamamış her bireyin yorumları özür dilenerek büyük bir keyifle silinir... Yorumların hepsini yeni bir mektupla buluşmuş gibi keyiflice okurum... Belki de "Trajikomik detay"da ki en olumlu sözüm de bu olmuştur...

*

*