Papatya Betonda Çıkar mı?

papatyaa
Uzaktan gelen tanıdık,hoÅŸ bir ses… Pencereleri sona kadar açılmış odanın içine sinen yazın o nefis kokusu… Hepsi bu sabah ortaklaÅŸa uyandırdı… Koltukta uyumanın getirdiÄŸi boyun aÄŸrısı dışında beni en çok mutlu eden olay buydu iÅŸte… Güne hazırlanıp kalkmış olmak… Biliyordum bir gün bu ÅŸekilde kalkıcağımı ve bu saatte en güzel tadı,sabahın keyfini doya doya çıkaracağımı… Sabah bakkalın bana bakan ÅŸaÅŸkın ifadelerine(“Sen bu saatte mi kalktın?”) maruz kalarak aldım gazetemi ve oturdum evin en keyifli yanına, pencere dibine… Klasik üçüncü sayfa haberlerini, ekonomi adı altında yazılan çeliÅŸkili yazıları, spor bölümdeki holigarÅŸik haberleri, varsa son sayfa reklamlarını, magazin ekini, okumadan yer yer de bakmadan, bitirdim okumamı. Bir “günlük” kıvamında sıralı bir ÅŸekilde giden günüm, kapı zilindeki elektrik teline tutunmuÅŸ kuÅŸun sesiyle irkildi. Kapının diÄŸer tarafında bekleyenin heyecanı, bunalmışlığı ve huzursuzluÄŸu kapıyı açmadan içeriye yayıldı ve küçük bir yutkunmayla kapının kolunu aÅŸagıya doÄŸru indirdim…Gelen çok yakın arkadaşım, çoraplarımız bile bir dönem aynıydı 🙂 , kardeÅŸim, sevgilim, dert ortağım… AÄŸlamaklı gözleri benim çapak gözlü bakışlarıma maruz kalınca ufak elleriyle elini gözlerinin yakınlarındaki nemli yerlere götürdü. Ve silebildiÄŸi kadar nemi, avucunun içine saklayıp derince daldı uzaklara…

Yazın bütün olaÄŸan güzelliklerinin içinde, içimde sormam gereken soruyu saklarken… Sanki sorunun cevabının ne olduÄŸunu bilirken ve iç çekiÅŸlerimi bu yüzden yaÅŸarken… Dayanamadım kıpırdattım dudaklarımı…

“Ne oldu sana böyle?” Sıkıntılı bu soru cümlesinden sonra cevap hakkı onda olduÄŸu için susarak beklemekle kaldım olduÄŸum yerde… Ta ki cevap gelene kadar…“O gitti…”

Bir derinliÄŸin içinde, beÅŸ dakika önceki mutluluÄŸun ve ÅŸimdiki hüznün arasında sıkışmış bir çocuk misali bakakaldım O’na. Hep böyle anlarda yapılabilicek en iyi ÅŸeyin küçük bir hava deÄŸiÅŸimi olduÄŸunu bildiÄŸimden pencere kenarına tünedim… “Giden Gelmezse, ve gelen de elde olduÄŸunda kıymeti bilinmezse, dökülen ÅŸu damlaların deÄŸeri nedir?” diye sordum zalimce… VerdiÄŸi cevaba uygun bir cevap deÄŸildi bu, satrançta ileri adımları düşünüp ÅŸimdiden yapılan hamleli bir cevaptı. Çünkü üzülüyordu ve nedenini bilmediÄŸim, anlatsa dahi tam olarak hissedemeyeceÄŸim, benim “O” olup başıma gelmeden anlayamayacağım bir haldi bu. O’nun yalın hali…VerdiÄŸim cevaba irkilen ve böyle bir ÅŸey diyeceÄŸimi tahmin edemeyen bakışlarla beni süzen “O”…“Üzüldüm…” dedi sadece. Ve çekip gitmenin bir ÅŸeyleri bitirmenin çokca kolay olduÄŸu bu dünyada. O’nu da kaybedenlerin skor tabelasına iÅŸlemek niyetinde olmayan ben, koyu bir kahve ve duÅŸ yapması için bir havluyu iliÅŸtirdim ellerine.Aradan geçen zaman, yapılan bir duÅŸ, içilen sıcak bir kahve, bünyeyi fiziksel olarak şöyle bir sallayıp yerine getirse de ruhsal olarak ne hallerde olacağını düşünmek ciddi bir can sıkıntısı olabilirdi bana. Düşünmedim. O’nun duÅŸtan çıkmasını ve kocaman gözleriyle bana bakmasını istedim. Anlık bakışlarla çok iyi anlaÅŸan nefis bir ikiliydik ve bu iliÅŸkimiz arkadaÅŸ çevremizle oynadığımız “sessiz sinema“oyununda da çokca konuÅŸulur cinstendi. DuÅŸtan çıkıp, pencerenin kenarına kadar gelerek derin bir nefes çekti. Titreyen ufak bedeni ve kemikli narin elleriyle uzun saçlarını yüzünden çekti. Hatırlıyordum. Bunu ilkokulda sıra arkadaÅŸlığımız, benim daha çok sevgili gözüyle baktığım, yıllarda da sıkça yapardı. Bu O’nun alışkanlığıydı.Sıcak havadan mahrum, üşümüş bünyesine sıkıca sarılmak geçti içimden. Hemde en sıkısından. Çokca ihtiyacı olduÄŸunu hissediyordum. Çünkü “O” gitmiÅŸti. Babası…İstediÄŸim, istediÄŸi ÅŸeyi, ÅŸu anda yapıyordum. Ellerim onu incitmeyecek türden sarmıştı onu ve bedenen içime çekiyordum, O’nu bırakmayacağımı söylüyordum bedensel bir dille. Bunu yapmazdım zaten. Onsuz bir hayat, betimlenemeyen bir boÅŸluÄŸa benzerdi ve benim bu boÅŸluklarla vedaÅŸalı çokca bir zaman olmuÅŸtu.Nasıl ki, birbirini seven insanlar, küçük bir öpücüğün dahi büyük yaraları kapayacağına inanıyorsa… Bunun için “ufff!” olduÄŸu zaman hemen en yakındaki sevdiceklere koÅŸuluyorsa, benimde içimden geçen tam olarak buydu iÅŸte. “Karanlığın, sıkıntının, sancının, gözyaÅŸlarının tek tesellisi bir ufak öpücük.” olduÄŸunu “O” söylemiÅŸti bana. Söylediklerini dinletme konusunda dirençli olan biri içinde bunun karşı taraf tarafından net olarak anlaşılacağı kesindi, öyle deÄŸil mi?Kollar arasında geçen zamanlar, içimdeki kıvılcımı ateÅŸliyorsa da, bir yanım “Hoppp… Dur!!!” demeyi biliyordu.Bekledim… Zamanın geçip gitmesi, yapılması gerekenler, hiç bir ÅŸey umurumda deÄŸildi. Niye olsun ki? Ne için yaşıyordum? Ufak apartman dairelerinde oturup, bu büyük dünyada yaÅŸamaya çalışan insanlar, ne için yaÅŸarlardı ki?Para için mi? Ev, araba, iÅŸ için mi?O an bu seçeneklerden hiç biri aklıma gelmese de, tek bir seçenekte diretsemde kendimce. Bir adım öteye gitmek bu kadar kolay mıydı?Belki de Hayır… Ya da Evet…** İsmi, konusu, kahramanları, yaÅŸanılanları bu dünyadan olmayan. Tamamen HAYAL ÜRÜNÜ, bir o kadar DEĞİL. Büyükcene bir hikayenin ilk bölümüdür bu yazı. Devamı da var, da yazıya dökülmemiÅŸ bir devamlılığı var kafamda. Yakındır yumurtlamam. Ben tek yumurtlayan erkek olabilirim 🙂


4 Yorum sayenizde...

Çok güzel ve akıcı yazmışsın,devamı bekliyoruz:)

1

YeÅŸilçam türk filmlerindeki gibi “SON” yazıcak bir hikayenin baÅŸlangıçlığını yaptım… Ara ara gözüme çarpan yerleri de deÄŸiÅŸtirerek daha akıcı ve samimi yapıcaksamda yazıyı 🙂 bu halini bile sevdim ben de okurken 😉
Devamı da gelicek…
Var daha bende bir şeyler 😀

2

Arkadaşım süper bir hikaye.
Yazını okurken sanki o odanın içinde sizleri izliyordum.
Eline saÄŸlık…

3

söyleyecek bişeyin kalmadığı bu anda kendimi yorum yaparken buldum.yaşadım yazdıklarını.anlatımın ve duygularını ifade etme şeklin o kadr yumuşak,o kadar narin ki.tek kelimeyle bayıldım.devamını bekliyorumm amaa(:

4



Trajikomik detay...
Güzelim Türkçemizin dil kurallarıyla ilişiğini kesmiş, "selam,merhaba,nasılsın" gibi kelimeleri kurarken "SMS" kalıplarına,kısırlığına kapılarak kendini "slm,mrb,nslsın" şeklinde ifade etmiş, IP adresi'nin kaydını tuttuğum halde sanal alemin verdigi "Beni nereden bulacak? - ki bulunuyorsun merak etme! -" rahatlığından bizim Özer'e küfür,hakaret etme gazına erişmiş, bu gazı bünyede dolandırırken bunu bile adam gibi yapamamış her bireyin yorumları özür dilenerek büyük bir keyifle silinir... Yorumların hepsini yeni bir mektupla buluşmuş gibi keyiflice okurum... Belki de "Trajikomik detay"da ki en olumlu sözüm de bu olmuştur...

*

*